Sportif
etkinlikler, çoğunlukla deniz seviyesinin 500 m'ye kadar olan yüksekliklerde
yapılsa da, günümüzde yeryüzünün bütün kesimlerinde spor yapan insanların sayısı
artmakta ve bu yüzden yükseklikte performansa etki eden faktörlerin belirlenmesi
önem arz etmektedir (Günay, 1998).
Yüksek irtifanın organizma üzerindeki etkilerine yönelik çalışmalara 1878
yılında başlanılmış ise de, yüksek irtifa konusu 1968 yılında yapılan Mexico
olimpiyatları ile sporda önemli konulardan biri haline gelmiştir.
1963 yılındaki olimpiyat oyunları toplantısında, 1968 yılı olimpiyatları 2240 m
yükseklikte bulunan Mexico şehrine verildi. Olimpiyat oyunlarının bu yükseltide
yapılacak olması, bu yükseltide yarışma performansı gösterecek sporcunun akut ve
kronik uyumlarını belirlemeye yönelik çalışmaların sayısının artmasını ve bu
konudaki teorik bilgi birikiminin güncelleştirilmesini zorunlu kılmıştır (Cinemre,
1996).
Birçok bilimadamı ve antrenör yüksek irtifada yapılan çalışmanın performans
yönünden değerine inanırken, bu konudaki literatür genellikle belirsizlik, zaman
zaman da tezat teşkil etmektedir. Ancak, yüksek irtifada bazı kan parametre
değerlerinin artma eğiliminde olduğu da bilinmektedir (Bailey ve Davies, 1997).
Özellikle yüksek irtifanın çocuklarda
büyümeye ve olgunlaşmaya olan ve çocukların anaerobik güçlerinde meydana gelen
değişimlerin incelenmesi önemlidir.
Yüksek Irtifa
Sportif etkinlikler, genellikle deniz seviyesinden 500 m'ye kadar yükseklikteki
yerlerde yapılır. Buralarda yüksekliğe ilişkin çevre faktörleri söz konusu
değildir (Heipertz, 1985). Ancak
yerleşim merkezlerinin giderek
genişlemesi ve iletişim imkanlarının artmasıyla yeryüzünün; bütün kesimlerinde
spot yapan insanların sayısı hızla çoğalmıştır. (Kalyon, 1995).
Dünya üzerindeki birçok yerleşim
bölgesi yükselti olarak kabul edilen 1000 m'nin üzeriı dedir ve buralarda
milyarlarca insan yaşamakta, egzersiz yapmakta ve herhangi bit problemlerle
karşılaşmamaktadırlar. Ancak, deniz seviyesinden veya 1000 m rakımdan daha düşük
rakımda yaşayan insanlar ve sporcular, böyle bit yükseklikte yaşamak ve egzersiz
yapmak zorunda kaldıklarında yükselti ile oluşan bit takım problemlerle yüz
gelmektedirler (Güna 1998).
Fiziksel performansın olumsuz
etkilendiği 1500 m ve daha fazla rakımlarda yüksekliğin tışına paralel olarak
yaptığı etkilerle artış gözlenmektedir. 1500 m' den sonra çıkılan her 3 (m'de
max V02'de % 3-5 azalma gözlenmektedir (Fox ve ark 1999).
Yüksekliğin vücut üzerindeki etkilerinin araştırılmaları çalışmaları oldukça
eskilere dayanmaktadır. 1800'lü yılların başında Paul Berth, hipoksik şartlarda
organizmanın uyum bozukluğundan bahseden ilk isimlerdendir (Ergen 1986). Yapılan
bu ve benzeri çalışmalar, genellikle keşif gezileri yada askeri amaçlarla
desteklenen çalışmalar olmuşlardır. Sporculara yöne çalışmalar ise 60'lı
yılların ikinci yarısından sonra ağırlık kazanmıştır (Yaman ve Coşkunti 1992).
Atmosfer Basıncı
Barometrik basınç, dünya yüzeyine
baskı etkisi yaratan atmosferik gazların ağırlığının toplamıdır. Bu kuvvet, yet
çekimi tarafından moleküllerin dünyaya çekilmesi ile oluşur ve irtifa çıkıldıkça
yerçekiminin azalan etkisiyle atmosferik basınç da azalır (Yaman ve Coşkuntürk
1992). Deniz yüzeyinden yükseklere çıkıldıkça hava basıncının azaldığı
bilinmektedir. Nitek deniz seviyesinde 760 mm Hg olan basınç, 5486 m'de bunun
yarısı kadardır (Kalyon 199 Deniz yüzeyindeki basınç 760 mm Hg iken, parsiyel 02
basıncı (P02) yaklaşık olarak 150 rr Hg seviyesindedir. Halbuki rakım
yükseldikçe barometrik basınç azalmakta, buna bağlı olar P02 basıncı da
azalmaktadır. Zira, havadaki 02'nin oranı değişmez durumdadır (Guyt 1996).
Deniz seviyesinde Dalton Yasası'na
göre atmosfer basıncı 7b0 mm Hg iken solunan I vadaki POZ 149 mm Hg' dir.
Solunan havadaki POZ alveollerle 100mm Hg'ye düşerek artE yel kana geçmekte ve
bu şekilde de dokulara taşınmaktadır (Günay 1998). Havadaki 02 0 nı %20.9
olduğuna göre barometrik basınçla orantılı olarak P02'de düşme olur (P02= 0.2(
barometre basıncı). Mesela, deniz seviyesinde 149 mm Hg olan P02, 3048 m'de 107
. n Hg'dir (Kalyon 1995). Alveolar P02'nin bu etkiye bağlı olarak 60 mm Hg
düzeyine inmesi bu düşük alveol ve arteriyel kan P02'si sebebiyle, organizmada
dokunun yeterince 02 alan ma durumu olarak tanımlanan ve performansın azalmasına
sebep olan hipoksiaya yol açar. (Yaman ve Coşkuntürk 1992). Hipoksia,
organizmada dokunun yeterince 02 alamaması veya kullanamaması haline verilen bir
isimdir. Dokuya gelen 02 veya dokunun kullanabildiği 02, ihtiyacı karşılayamaz (Akgün
1994).
Hipoksia kendini oluşturan sebeplere
göre dört başlık altında incelenmektedir. Solunan havada veya akciğer
alveollerinde P02 basıncının düşmesi sebebiyle kanın daha az 02 ile yüklenmesi
haline hipoksia, kanda fonksiyon gören hemoglobinin azalması sonucu dokuya
taşınan 02'nin, ihtiyacın altına düşmesi durumuna ise Hipemik -anemik hipoksia
adı verilmektedir. Kanda yeterince oksijen olmasına rağmen, organizmanın toksik
bir sebeple oksijenden yararlanamamasına histotoksik hipoksia, kan dolaşımının
yavaş olması sebebiyle dokuya yeterince Oksijen sağlanamaması durumuna ise
stagnant hipoksis demektedir. (Akgün 1993).
Yüksek İrtifanın Etkileri
Yüksek İrtifanın Büyüme ve Olgunlaşmaya Etkisi
Yükseklikte temel problem, havadaki oksijenin vasıtasıyla kana diffüzyonu
azaltan biyomometrik basıncın düşmesidir. Vücut dokularında eksikliği yani
hipoksia söz konusudur. Bu yüzden vücut dokularında oksijen eksikliği anlamına
gelen hipoksianın oluşumu için vücutta bir durum vardır. Çok yüksekte ikamet
etme barometrik basınçta büyük oranda azalma olması hipoksia için potansiyel
dönüşümdür. Birkaç bin yıldır çok yüksekte yaşayan insanların bulunduğu Dünyanın
çeşitli bölgeleri, Güney Amerika'da Peru ve Bolivya (3200'den 4800m'ye), Asya'da
Nepal (3500'den 4000 m'ye ) ve Afrika'da Etiyopyadır.
Peru (4000-4800 m), Bolivya
(3800-4000 m), Nepal (3500-4000 m)'de yaşayan çocuklar üzerinde yapılan
çalışmalarda bu çocukların, deniz seviyesinde veya daha düşük yüksekliklerde
yaşayan aynı irk ve cinsiyetteki akranlarından daha kısa boylu ve daha az kilolu
oldukları ve daha geç olgunlaştıkları gözlenmiştir.
Yüksekte yaşayan Bolivya' lı Nepal'
li ve Peru' lu çocukların, küçük vücutlu olması ve geç olgunlaşması, belki de
Hipoksia ve kronikleşen yetersiz beslenmenin etkilerinden kaynaklanmaktadır (Malina
ve Bouchard 1991 ).
Hemoglobinin oksijenle doyumunun (saturasyon) %98'den %8Tye düşmesi, organizmayı
anlamlı düzeyde etkilemesede (3048 m'ye kadar) saturasyonun %65 gibi bir düzeye
inmesi ile hipoksianın etkisi belirginleşmeye başlar (Günay 1998).
Yüksek irtifada hipoksisya maruz
kalındıktan sonra birkaç saat içinde eritrositde oluşan fosfat bileşiklerinin
miktarı artar. Bunların bazıları hemoglobinle birleşerek hemoglobinin 02'ye
ilgisini azaltır. Hemoglobinin 02'ye ilgisi azaldığı için, 02'yi doku
hücrelerine yüksek P02'de verebilir. 4500 m yükseklikte bu etki, dokulara
verilen 02 miktarını %10-20 yükseltir. Fakat daha yüksek irtifalarda 02'ye
ilginin azalması, akciğerlerde 02'nin alınmasını da azaltacağından, sonuçta
taşınan 02 miktarı düşer. Bu daha büyük bir tehlike oluşturur (Özcan, 1992).
P02'nin 35 mm Hg'ye düşmesi ile beyin fonksiyonlarında bozulma görülür. Bu durum
40 m'den itibaren görülmeye başlar. Düşük basınca maruz kalındığında
kemoreseptörler yolu solunum dakika hacmi arttırılır. Yani hiperventilasyon
oluşur. Yükseklikte meydana gelen solunum artışı egzersizdeki gibi değildir.
Hiperventilasyon sonucu PC02 de azalarak respira ar alkolozu oluşturur ki, bu da
kanın asit baz dengesini bozar. Yükseklikte ayrıca kalp atım zı ve kalp
debisinin attışı ile birlikte dokuya yeterli 02 sağlamaya çalışılır.
Ayrıca bir takım adaptasyonlarla da dokuya daha fazla 02 verilmeye çalışılır
(Gün 1998)
![]()
Akut Dağ Hastalığı
Yüksek irtifa, hipobarik (düşük
atmosfer basınçlı) ve hipoksik (az oksijenli) bir ortamdır. Bu sebeple birçok
kişide ilk defa yüksek irtifaya çıkılması ile akut dağ hasta oluşur (Doğru,
1989). Bu sendrom 1800 m üzeri yüksekliğe ulaşıldıktan sonra 8-24 saat, it de
gelişir ve 4-8 gün boyunca devam eder (Günay, 1998). Akut dağ hastalığı baş
ağrısı bulantı, kusma, uykusuzluk, yorgunluk ve periferik ödem ile karakterize
bir hastalıktır (Çoksev 1991 ). Bu sendromun şiddeti tırmanma hızına, çıkılan
nihai yüksekliğe ve şahsın hassasi tine bağlıdır (Sofuoğlu, 1992). Ayrıca yüksek
irtifada idrar hacminin azalımı, ciddi şekille pulmoner ve beyin ödemi oluşumu,
koma ve ölüm gibi etkilerde görülebilir. Karbonhidrat dan zengin bir diyet alımı
ile dağ hastalığının etkileri ve fiziksel performansın düşüşü önle bilir. Aşırı
derecedeki dağ hastalığına yapılacak acil yardım kişiye oksijen verilmesi ya da
şük irtifaya taşınması veya ikisinin aynı anda yapılmasıdır (Günay, 1998).
Yüksekliğe aklimatizasyon
Aklimatizasyon yüksekliğe uyum
sağlanmasıdır. Yüksekliğe uyumda temel faktör oks eksikliği problemidir.
Barometrik basınçtaki azalmayla birlikte solunan havanın parsiyel ba: cında da
bir azalma meydana gelmektedir. Bu şartlar altında 02 ihtiyacını karşılayamayan
ku, kırmızı kan hücreleri bakımından az doymuş hale gelir (Arnheim ve Prentice,
1993 ).
Yükseltiye uyum açısından ne kadar uzun sure yükseltide kalınırsa performansta
da o recede uyum gerçekleşir. Ancak hiçbir zaman deniz seviyesine ulaşamaz.
İrtifada kalınan süre içinde performansta görülen attış aklimatizasyondur (Günay,
1998).
Havadaki
P02 düşmesinin etkilerini minimale indirmek amacıyla yüksekliğe uyum bay üç
fizyolojik yoldan meydana gelir:
1.
Hemoglobin miktarı attar. Yükseklik arttıkça hemoglobin miktarıda attmaktadır. .
Böylece aynı miktar kanın oksijen taş'ıma kapasitesi artmış olur.
2. Solunum artar (Hiperventilasyon). Bu yolla alveollerdeki P02 arttırılmaya
çalışılır.
3. Dokularda, hücrelerde bioşimik değişiklikler meydana gelir. Bu değişiklikler
oksijen O2 basınçlarında da dokularda kullanılabilmesini sağlar (Akgün, 1994).
Aklimatizasyon kısa süreli ve uzun süreli uyumlar şeklinde.olabilir. Kısa süreli
aklimatizasyon yüksekliğe bir yıldan daha az bir süre maruz kalma, belki de 3
ile 6 hafta gibi kısa periyodlarla karakterizedir. (yaman ve Coşkuntürk, 1992).
Yüksekliğe kısa süreli uyumlar
1. Hemoglobin miktarında 6 gün içerisinde artabilmektedir. 2. Kilo kaybı
görülmektedir.
3. Kan volümü azalmaktadır. Bayanlarda 30 gün içerisinde %20, erkelerde 15 gün
içerisirıde % 15 azalma görülmüştür. Meydana gelen azalmalar deniz seviyesine
inildikten sonra 15-20 gün içerisinde normale dönmektedir.
4. Kalp atım hacmi 20-21 gün kadar bir sure % 10 miktarında azalmaya uğrar.
5. Kısa süreli yükselti etkilerinde biriside kalbin bir dakikadaki atım hızında
artma ortaya çıkmasıdır.
6. Kalp atım gücü (cardiac output) azalır.
7. Düşük seviyede kan bikarbonat düzeyi sebebiyle azalmış kan tampon sistemi (nötralizasyon
) özelliği ortaya çıkar.
8. Fazla yüklemeli çalışmalarda 42 günlük bir süre, daha yüksek seviyede kan
laktikasit düzeyinin meydana gelmesini sağlamaktadır.
9. Yüksekliğe çıkılmasını takiben 11 gün içerisinde eritrosit miktarında artış
gözlenir (Açıkada ve Ergen, 1990).
Yüksekliğe uzun süreli uyumlar
Uzun süreli aklimatizasyon bir yada daha uzun yıllar belki de jenerasyonlar
boyunca tabü yükseklikte yaşamış grupların dahil edilebileceği bildirilmiştir
(Yaman ve Çoşkuntürk, 1992).
Yükseltide
kalış süresi, birkaç günden uzun olduğunda gerçekleşen metabolik ve fizyolojik
uyumlar şu şekildedir.
Hiperventilasyon
Yüksek irtifaya çıkış ile ilk birkaç günde hiperventilasyonda belirgin bir artış
varken, yaklaşık bir hafta sonra sabitleşir. Hiperventilasyon azalmaya başlasa
da normal düzeye dönebilmek için yıllarca yüksek irtifada kalmayı gerektirir.
Asit- Baz dengesinin sağlanması
Yükseltide hiperventilasyon sonucu organizmaya daha fazla oksijen sağlanırken,
organizmadan daha fazla C02 atılımı gerçekleştirilir. Bunun sonucu olarak
arteryel kanda C02 miktarı azalmakta ve alkali maddelerin miktarı artmaktadır.
Respiratuar alkolozun oluşumu ile kanın ph dengesi alkali tarafa kayar.
Yükseltiye uyum sağlanılması için böbreklerde alkali maddelerin HC03 atılımı ile
kasın ph dengesi normale döndürülür.
Hemotoksit düzeyinde meydana gelen artışlar
Yükseltiye çıkışla birlikte plazma hacminin azalmasına bağlı olarak kan
hücrelerinde görülür. Özellikle ilk iki üç günde artış görülmeye başlanır.
İrtifada kalış süresince artış d eder. Eritrosit ve hemoglobinde meydana gelen
artışlarda kanın 02 taşıma kapasitesin arttırır.
Dokuda meydana gelen
değişiklikler
Kasın O2 kullanma düzeyde
arttırılmalıdır. Bunun için kas dokudaki kılcal damar sayı: mitokondriya
yoğunluğunda ve kandan dokuya 02 diffizyon yeteneğinde meydana gel tışlarla da
dokuda daha fazla 02 nin kullanılması sağlanır. Ayrıca yüksek irtifada baro
basıncın düşmesi ile P02'nin de değişmesi O2 saturasyonunu da azaltır.
Hemoglobinin bağlanma eğiliminin azalması ve O2 ayrışım eğrisinin sağa kayması
ile dokuya 02 daha bırakılmaktadır (Günay, 1998).
Yüksek irtifaya uyum süreleri
Yükseltiye uyum sağlanması amacıyla
gereken süre birçok araştırmacı tarafından şu şekillerde açıklanmıştır. Ancak
temel yönüyle uyum süreleri şu şekildedir.
2700 m'de uyum 7-10 gün, 3600 m'de uyum 15-21 gün, 4500 m'de uyum 21-25 gi:
Genel olarak yükseltiye uyum için kalınan sure bireysel özelliklere bağlıdır.
Ancak 2300 m'ye kadar olan yüksekliklere uyum için 2 haffa ve 2300 m'den sonraki
her 6-10 (4572 m'ye kadar) ek bir hafta süreye ihtiyaç duyulur. Ayrıca gerçekte
bazı insanların zaman yüksekliğe aklimatize olamadıkları ve bunun sonucu olarak
da dağ veya irtifa h~ larına yakalandıkları belirtilmektedir (Günay,1998).
Yükseklik antrenmanları için uygun yükseklik ve antrenmanların süresi
1800 m'nin altındaki yüksekliklerin
çok az uyarıcı etki yapması, 2800 m'nin üzerinde sekliklerinde 02 yetersizliğine
sebep olması, sistematik bir antrenmanı güçleştirdiğinds seklik 1800 -2300 m
arasında olmalıdır. Gençlerin gelişmesine yönelik antrenmanlar için en uygun
yükseklik de 1600 -1800 m'dir (Günay 1998). Yükseklik antrenmanı için en uygun 4
haftadır. Bu sure aşılmamaya çalışılmalı ve 2 haftadan az olmamalıdır.
Yükseklikler kampların süreleri uzar, yükseklik azaldıkça kısalır. Ayrıca
antrenmanlar ne kadar sık tekrarlanırsa adaptasyon o kadar çabuklaşır. Bir
sezonda birkaç defa tekrarlanır. Yükseklik antrenmanlarında, yalnızca 10 günlük
bir süre bile (minimal süre) etkili olur (Yücetürk, 1993)
Yüksek İrtifanın Çocuklarda Performansa Etkisi
Yüksek irtifada pertormansın azaldığı
çok net olarak kanıtlanmıştır. Yaklaşık 1200 seklikte 2 dakika ya da uzun süre
büyük kas gruplarının katıldığı ağır egzersiz yapıldığı durumun açıkça belli
olacağı ifade edilmiştir. İrtifanın artmasıyla fiziksel iş yapma yeteneğinin
gittikçe şiddetlenen dozda etkileneceği bildirilmiştir (Yaman ve Çoşkuntürk,
1992).
Meksika
olimpiyatlarının sonuçları incelendiğinde görülür ki, atletizm yarışmalarının
400 m'ye kadar olan mesafelerinde deniz seviyesi ile eşit ya da daha iyi
sonuçlar kaydedilmiştir. 1500 m'lik mesafelerde yaklaşık %3'lük ve 5000, 10000
m'lik mesafelerde deniz seviyesi ile karşılaştırıldığında yaklaşık %8' lik düşüş
kaydedilmiştir. Yani, iki dk' ya kadar süren yarışmalarda en azından 2300 m'ye
kadar olan yüksekliklerde deniz seviyesi ile önemli bir fark olmadığı
gözlenmiştir. 2 dk'nın üzerinde ağır egzersiz kapasitesi gerektiren
etkinliklerde ise kapasite kesinlikle azalmaktadır. Bu durumda yüksekliği esas
alarak sprint ya da anaerobik olaylardan çok aerobik aktiviteler veya
dayanıklılığı etkilediği söylenebilir (Yaman ve Çoşkuntürk, 1992). Anaerobik
metabolizma genellikle maksimal anaerobik güç (Wmax) ve anaerobik kapasitenin
belirlenmesiyle değerlendirilir. Anaerobik kapasitenin akut ve kronik hipoksik
şartlarda maksimal kan laktat konsantrasyonu ve maksimal oksijen açığı ve borcu
ile değerlendirilmesine ilişkin tartışmalı bulgular mevcuttur (Yüksekliğe uyumlu
bireylerde). 5200 m ve yukarı irtifalarda kısa süreli yoğun egzersizde maksimal
anaerobik güçte hiçbir farklılık gözlenmez. Alaktik anaerobik gücün en iyi
göstergesi olan güç platformundaki sıçramalar, alaktik aynı zamanda laktik
metabolizmayı kullanan 7-10 sn' lik sprintler anaerobik gücü belirleyen
egzersizlerdir. 30 sn ve daha fazla süreli egzersizlerin (örneğin; Wingate
testi) sonuçlar ile ilgili tartışmalar bulunmaktadır. Çünkü bu test sırasında
aerobik metabolizmanın düşük katkısı nedeniyle anaerobik performansla
karıştırılmaktadır. Sonuçta, yüksek irtifada 5 haftadan uzun sure kalınırsa,
5200 m ve yukarı irtifaların anaerobik . performansı değiştirmediğini
söyleyebiliriz. Bu süreden sonra kas kütlesi azalmaya başlar (Coudert, 1992).
Yükseltide
yapılan maksimal egzersizlerde metabolizma etkilenmemiş gözükse de bu glikolitik
yol için açık biçimde gözlenememektedir. Hipobarik çember içinde yapay olarak
oluşturulan 4500 m yükseltide yapılan çalışmada, 20 dk'lık submaksimal
egzersizde (750 kpm/min), kan laktik asit konsantrasyonunda anlamlı artış
gözlenmiştir. Birçok araştırmada yüksek irtifada maksimum laktat üretiminde
azalma rapor edilmiştir. Birçok veri yükseltide anaerobik güçte azalmayı
belirtmektedir. Bu bulgulara karşın anaerobik performansın sprint gibi
branşların hipoksiaya maruz kalmadan etkilenmediği gözlenmektedir (Çilli, 1997).
Bedu ve
ark ( 1994) puberte öncesi Bolivyalı çocuklarda kronik hipoksia ve sosyoekonomik
yapının anaerobik güce etkisini (iki farklı irtifada 3600m ve 420 m)
araştırarak; aynı sosyoekonomik sınıftaki çocukların yüksek ve alçak irtifada
aynı anaerobik gücü gösterdiklerini, ancak yükseklik dikkate alındığında düşük
sosyoekonomik yapıdaki çocukların kısa süreli egzersizde daha düşük güç
ürettiklerini bildirmektedirler. Fellmann ve ark (1992) Bolivya'nın La Paz
bölgesinde (3700 m) 7-15 yaşındaki çocuklarla yaptıkları Wingate testinde
ortalama güçte % 14-17 arasında bir azalma bulmuşlardır. Bu azalmayı da test
sırasında aerobik metabolizma ve glikolizisin enerji üretimine daha düşük
düzeyde katılımı ile ilişkilendirmektedirler.
Yüksek
irtifaya adaptasyonun üç önemli sonucu vardır.
1. Hipobarik hipoksiada bile ve yüksek performans
2. Düşük maksimum (aerobik ve anaerobik kapasiteler)
3. Yüksek dayanıklılık. Kas biyopsisi ve enzim aktivitesi ölçümleri bu
adaptasyonların en azından bazıları esaslarını açıklamaktadır (Hochachka 1992).
Uzun
süreli yüksek irtifaya maruz kalma önemli oranda büyük bir bölümü kas dokusun
olan ağırlık kayıplarına neden olur. Ağırlık kaybı çoğunlukla rahat olmayan bir
çevrede damak tadı eksikliği yüzünden beslenme bozukluğunun sonucu olabilir (Kaystr
ve ark, 1993). Fulko ve ark (1998)'a göre, yüksekte kas kuvveti, maksimal kas
gücü ve anaerobik performans kütlesi korunduğu sürece etkilenmez. İlaveten,
aerobik komponent içeren aktiviteler performansı bozmaz ve sprint gibi şiddetli
egzersizler antrene edebilir.
Yüksek irtifada minimum 21 günlük egzersiz, organizmada özellikle kan
parametreler
artışlara, aerobik ve anaerobik kapasitelerde hipoksiaya bağlı değişimler
meydana gelme dir. Ancak yapılan çalışmalarda, birbiriyle çelişkili sonuçlar
mevcuttur. 5200 m ve daha y rı irtifalarda 5 haftadan daha uzun süreler kalmak,
özellikle kas kütlesinde bir azalmaya dolayısıyla da vücut ağırlığında bir
düşüşe neden olmaktadır.
Çocukların yüksek irtifaya maruz kalmaları büyüme ve gelişmelerini olumsuz yönde
etkilemekte ancak anaerobik performansların da bir değişiklik görülmemektedir.
Ancak çocukların sosyo-ekonomik düzeylerine bağlı olarak, yüksek irtifada
anaerobik güçlerinde farklı olduğu gözlenmiştir.
Erbil HARBİLİ (Sporum gov.tr
web sitesinden alınmıştır)
KAYNAKLAR
Açıkada C., Ergen E., (1990). Bilim ve Spor. Büro tek ofset matbaacılık. Ankara.
Ak N., (1993). Egzersiz Fizyolojisi. Ege Üni. 2. Cilt, İzmir.
Akgün, N., (1994). Egzersiz ve Spor Fizyolojisi. Ege Üni. Basımevi. 2. Cilt.
İzmir. Arnheim, DD., Prentice, WE., (1993). Priciples of Athletic Training.
Mosby-year Booh USA.
Cinemre, A., (1996). Yükselti antrenmanı. Yüzme Bilim ve Teknoloji Der.3:7.
Coudert, J., ( 1992). Anaerobic performance at altitude. Int. J. Sports Med. 13
:1, 82 Çilli, M., (1995). Yükseltinin dolaşım ve solunum parametreleri üzerine
etkileri. Atl. vı Çoksevim, B., (1991). Yükseldiğin getirdiği problemler.
Erciyes üni. Beden Eğitimi ve ABD Yüksek Lisans ders notları. Kayseri.
Doğar, AV., Tamer, K., Erol, E., Günay, M., (1996) Yüksek irtifada yaşayan elit
, orta
|