bu bilgiler için www.sporbilim.com sitesinden yararlanılnmıştır
YAŞAM BOYU SPOR
Yaşam genelde hareket ile tanımlanır. Tarih
boyunca uygarlık, gün geçtikçe büyük gelişmeler göstermiştir. Artık
otomasyon ve mekanizasyon insan yaşantısında büyük bir yer tutmaktadır.
Her gün insanın rahatlığı için yeni bir alet geliştirilmektedir. Bulaşık
yıkamaktan, ekmek kesmeye kadar her şey aletlerle yapılıyor. Gerek genel
üretimde, gerekse günlük yaşantı da insan her dakika daha az aktif
olmaktadır.
Örneklemek gerekirse; genel üretimdeki
insanın fiziksel aktivitesi 19. Yüzyılda %92 oranındaydı. Günümüzde ise bu
oran gelişmiş ülkelerde %28’ in altına düştü.
Açıkça bilinmektedir ki, insan organizması
uygarlık geliştikçe daha az hareket etmek zorunda kalmaktadır. Hareket
azlığının organizma üzerindeki olumsuz etkileri düşünülmeden, her geçen
gün yeni bir alet geliştiriliyor. İnsanlar, rahatlığımız için deyip, bu
aletleri kapışıyorlar.
Şimdi hareket azlığının insan vücudu
üzerindeki olumsuz etkilerini anlatmaya çalışalım:
İnsan vücudu evrimini ilk çağların güç doğa
koşulları içinde tamamladı. O çağlarda insan, yaşamını sürdürebilmek,
vahşi hayvanlara karşı savaşabilmek, güç doğa koşullarına göğüs gerebilmek
ve beslenebilmek için güçlü olmak zorundaydı. Sürekli bir savaşın
içindeydi, insanlar. O zamanın insanı çok güçlü bir fiziksel yapıya
sahipti. Tüm kasları büyük bir gelişim göstermişti. Daha güçlü, daha
süratli, daha dayanıklıydı. Sürekli bir hareketler dizisi içerisindeydi,
insanlar.
Bir de günümüz insanını gözümüzün önüne
getirelim.
Bugün insan yaşamını sürdürmek için çok daha
az hareket etmektedir. Günümüzde bu az hareket, yeni bir hastalık grubunun
doğmasına neden oldu. Bu hastalık grubuna Hypokinetic Disease (hareket
azlığı hastalıkları) adı veriliyor. Artık bu hastalıklar günümüzde en çok
can alan, bir hastalıklar grubudur. Kalp-Damar hastalıkları bu grubun
başını çekiyor.
İşte, bu hareket azlığı ile başa çıkmak, insanın yaşam kalitesini yükseltmek, insanı fiziksel anlamda günlük yaşamdaki etkinlikleri daha kolay yapar hale getirebilmek amacıyla “yaşam boyu spor” olgusu doğdu. Bu olgu çeşitli dönemlerde, çeşitli ülkelerde değişik isimlerle anıldı. Kimi zaman “herkes için spor”, kimi zaman “sağlık için spor”, kimi zaman “kitle sporu” gibi.
|
DÜNYADA “YAŞAM BOYU SPOR”
Yaşam boyu spor olgusunun doğuşunun ardından
yurt dışına gözlerimizi çevirdiğimizde, bu konu ile ilgili çeşitli
etkinliklerle karşılaşıyoruz. Büyük katılımlı koşular, dileyen herkesin
katılabileceği maratonlar düzenleniyor. Her yaş grubunda kızlı, erkekli
sporcu ve sporcu olmayan kişileri görüyoruz. . Sabahları sokaklara göz
attığımızda şortlu, eşofmanlı koşan insanlar göze çarpıyor.
Özellikle 1980’li yıllarda bu konuda tüm
dünyada büyük bir hareketlilik göze çarpıyor. O dönemler Sydney’ de 16 bin
kişinin koştuğunu gazetelerden öğreniyoruz. Aralarında infarktüs geçirmiş
on kişinin de bulunduğu, 20 Bin kişi Boston maratonunda koşuyor. Eski
gazeteleri karıştırdığımızda zamanın ABD devlet başkanı J. Carter’ ın ve
bugüne baktığımızda ABD Başkanı Bush’un düzenli olarak “jogging” ve spor
yaptığını okuyoruz. Yine o tarihlerde zamanın B. Almanya Devlet Başkanı
Caerstens, bir süre bazı yurt içi gezilerini “yürüyerek” yaptığını
görüyoruz.
Bu konuda yazılmış yayınlara bir göz
attığımızda şu tablo ile karşılaşıyoruz.
Yayınlarda öncülüğü Amerika yapıyor. “Jogging”,
“Sağlık için spor”, “Aerobics” başlıklı kitaplar büyük satışlar
yapıyorlar. En çok satan kitaplarla yarışıyorlar. Özellikle, Dr. Cooper’
ın yazdığı “Aerobics”, “New aerobics”, “Aerobicway”, “Aerobic for women”
isimli kitaplar çok sayıda baskı yapıyorlar. Fransa ve İngilterede
yazılmış “Jogging” kitaplarıda çok sayıda alıcı buluyor. Ünlü yürüyüş
dergisi "Walking Magazine”’ nin 1980’li yıllarda 300 binin üstünde
sattığını görüyoruz.
“Yaşam boyu spor” konusuna yurt dışında
büyük önem verilmektedir. Büyük kuruluşlar oluşturulmakta ve devlet
tarafından bu kuruluşlar desteklenmektedir.
Yaşam boyu spor olgusu Amerika’da o derecede
benimsendi ki; Amerikan halkının %55’i hergün spor yaptığı, yapılan
araştırmalarda ortaya çıktı. Artık Jogging, bisiklet, yüzme, vücut
geliştirme, uzak doğu sporları ve yürüme Amerikan gençliğinin bir hobisi
haline dönüştü. Özellikle 1980’li yıllarla birlikte yürüyüş de büyük ilgi
gördü. Bu konudaki organizasyonlar 2500’ den, 10 bine fırladı. Yine ABD’
de 1985’de 30 bin kişinin bisiklete bindiğini görüyoruz. ABD’ den uzak
doğuya bir göz attığımızda , geleneksel sporları karate ve taekvando ile
yaşam boyu spor olgusunun kaynaştığını görüyoruz. İşyerlerinde ve
fabrikalarda herkesin Uzak-Doğu’da liderler öncülüğünde spor yaptığını
görüyoruz.
Avrupa’ da ise konunun önemi sanayi
devriminin ardından gelişmeye, kavranmaya başlandı. Aristokrasinin
tekelindeki spor, burjuvazinin gelişimi ile birlikte, tüm kesimlere
yayılmaya başladı. Artık Avrupa’ da her fabrikanın bir spor kompleksi var.
Çalışanlar boş zamanlarında, aileleri ile birlikte, uzmanlar denetiminde
spor yapıyorlar.
Avrupa’dan bir örnek vermek istiyoruz.
Yıllar önce Peugeot otomobil fabrikasının yöneticilerine, iki beden
eğitimi uzmanı görüşmeye geldiler. Lange ve Roux isimli uzmanlar,
yöneticilere ilginç bir öneri getirdiler. Bu öneride işçilere, düzenli
olarak, belirli bir egzersiz programı uygulandığında, fiziksel güçleri ile
birlikte üretiminde artacağını iddia ettiler. Bu öneri olumlu
karşılanınca, Lange ve Roux çalışmaya başladılar. Sonuç olarak, üretim
küçük bir yüzde ile de olsa arttığı görüldü. Bu çalışma genelde ekonomik
temelli bile olsa, hizmet verilen insanların sağlıkları da
geliştiriliyordu.
Burada en önemli noktalardan birisi,
insanların fiziksel etkinliklerinin arttırılması ile birlikte, diğer
insanlara göre hareket azlığına yönelik hastalıklara yakalanma riskinin de
azalmasıdır. Bu da sanayi sektöründe doğal olarak daha az işgücü ve işgünü
kaybını beraberinde getirmektedir. Bunun sonucu da, daha fazla üretimdir.
Sonuç
olarak şunları söyleyebiliriz: Düzenli ve programlı sportif çalışma artık
tüm dünyada insan sağlığı için yapılmakta. Bu olgu bir hobi sınırını
çoktan aştı. Artık düzenli sporun bir gereksinme olduğu tüm dünyada
anlaşıldı. İnsanın günlük yaşantısının vazgeçilmez bir parçası haline
geldi.
|
EGZERSİZİN YARARLARI
Egzersizin yararlarını iki etapta
inceleyebiliriz. Şöyle ki;
Egzersizin ilk etaptaki yararı günlük
yaşantı kondisyonunu arttırmasıdır. Bu kondisyonun artması sonuçta, günlük
zorlanmalar karşısında insan vücudunun daha az yorularak iş yapmasını
sağlar. Bu günlük zorlanmaları kısaca örneklersek, merdiven çıkma, otobüse
koşma, hızlı yürüme ve bir yükü aldırma veya taşıma gibi. Sonuç olarak
kişinin günlük işlerini kolayca yapmasını, yorulmadan tamamlaması
sağlanmış olur. Kişi belirli bir program çerçevesinde fiziksel egzersiz
yapmasının ardından, egzersiz öncesi ve sonrasındaki günlük işler
karşısındaki durumunun egzersiz periyodunun sonundaki olumlu gelişme
açıkça görülebilir. Buradaki kondisyonun ölçülmesine gerek yoktur.
Egzersizin ikinci yararı tıbbi olanıdır.
Yani fiziksel sakatlık ve hastalıkların oluşumunu önlemek veya geciktirmek
ve tedavisinde kullanılmasıdır. Bu hastalıklardan en önemlisi daha önceki
bölümlerde anlatmaya çalıştığımız ve temel oluşum nedeni hareket azlığına
dayanan koroner kalp hastalıkları, periferik damar rahatsızlıkları ve
hipertansiyon gibi kardiovasküler hastalıklar grubudur. Bir diğer önemli
grup ise sırt bozuklukları, yanlış durum ve eylem anormallikleridir. En
önemli vücut anormalliği şişmanlıktır. Egzersiz de en çok bu anormalliğin
tedavisinde kullanılır. Yapılan araştırmalarda Amerika’ da vücut
anormalliklerinde şişmanlığın birinci sırada olduğu ortaya çıktı.
Koroner kalp hastalıklarının oluşumundaki
egzersiz noksanlığının yerini, günlük yaşantının ve adetlerinde
etkilerinden ayırt etmek çok güçtür. Buradaki adetlerden kastımız sigara,
diyet ve şişmanlığın etkileridir. Bu nedenlerden ötürü çeşitli
araştırıcıların elde ettiği sonuçlarda çok değişik çıkmıştır.
Egzersizin yaşamın uzunluğu ile ilgisi
yıllardır tartışılan ve çeşitli iddialar ortaya atılan bir konu olmuştur.
Bazı Amerikalı uzmanlar okul ve kolejlerde yapılan zorlu egzersizlerin
insan yaşamını kısıtladığını iddia etmişler. Bazıları da bunun aksini
söylemişlerdir.
Bu konu üzerine yapılan bilimsel
araştırmalar, longiditunal(uzun süreli) incelemeler; okul çağlarında
yapılan sporun ileri yaşlarda devam ettirilmesi sonucunda, egzersizin
sağlık ve uzun yaşama üzerine hiçbir olumsuz etkisi olmadığını ortaya
çıkarmıştır.
Koroner kalp hastalıklarının oluşum
sıklığını ve ağırlığını düzenli egzersizin azaltıp, azaltmadığını
belirlemek için yüzlerce araştırma yapıldı. Bu araştırmaların çoğunluğunun
kontrolleri sırasında koşulların uygun olmayışı, denek sayısının azlığı ve
yanlış vital(yaşamsal) istatistikler yüzünden inandırıcı sonuçlar
vermemiştir. Tüm bunlara rağmen birçok yazar düzenli fiziksel egzersizin
KALP ATAĞINI önlemede büyük rolü olduğuna inanırlar. Bu konu etraflıca
1967 yılında “The Proceeding of the International Symposion on physical
activity and cardiovascular health” (Uluslararası fiziksel aktivite ve
kalp-damar sağlığı sempozyumu) de incelendi. Ve bu konuda uygulanacak
egzersiz programları için Cooper, Bowerman ve Harris’ in kitapları
önerildi.
Uzun yıllardır, miyokard infarktüsü geçiren
hastalar için tek tedavi yolu uzun süreli yatak istirahatiydi. 1960’lıs
yıllardan sonra bu görüş büyük değişikliklere uğradı. Artık, kişilere göre
değişen egzersizler bilim adamlarından, hastalar için önerilmektedir.
Şişmanlık ile diğer hastalıklar arasındaki
bağın direk olarak kanıtı oldukça güçtür. Yalnız, yapılan araştırmalar
sonucu birtakım hastalıkların şişman kişilerde, normal kilolu insanlara
oranla daha çok görüldüğü ortaya çıktı. Şişmanlığa neden olarak yıllarca
fazla yeme olarak gösterilmiştir. Ama bu konunun temel nedeni hareket
azlığıdır. Şişmanlık derdinden kurtulmak için fiziksel egzersiz
yapılmalıdır. Yalnız bu egzersiz yapılmalıdır. Yalnız bu egzersiz ile
birlikte kalori kontrolü gerekmektedir. Bu fiziksel egzersizler düzenli
diyetlerle birlikte sürdürülmelidir.
İnsan organizmasının enerji gereksinimi
temelde 3 maddeden sağlanır. Bu maddeler karbonhidratlar, yağlar ve
proteinlerdir. Proteinler organizmanın yapı taşı olarak faaliyet
gösterirken, fiziksel aktiviteler için gerekli enerjinin %98’i
karbonhidratlar(şekerler) ve lipitler (yağlar) ‘den sağlanmaktadır.
Egzersiz fizyologlarının yaptığı uzun araştırmalar sonucunda fiziksel
eforun süresi uzadıkça devreye giren lipit miktarının arttığı ortaya
çıkmıştır. Kısa süreli ve süratli eforlarda gerekli enerjinin %100’e varan
bölümü karbonhidratlardan sağlanır. Yapılan fiziksel egzersizin uzun
süreli olması, organizmada deri altında biriken yağ tabakalarının
erimesine neden olur. Yağ birikimi önce karın kaslarının bulunduğu bölgede
oluşur. Fazla birikim “göbeklenme” adı verdiğimiz oluşumu ortaya çıkarır.
Bu nedenle fiziksel eforların süresi uzatıldığında, yağlara gereksinme
duyulur ve önce karın kaslarının bulunduğu bölgelerdeki yağlar devreye
girer ve düzenli bir program ile bu yağların eritilmesi sağlanabilir.
Organizmada bir stres karşısında, bu strese
karşı koyacak bir uyum oluşumuna neden olur. İşte, insan vücudunun bir
stres karşısındaki durumunu, “egzersiz, emosyonel(heyecansal) stresin
fizyolojik sonuçlarını elimine eder, ” telkini bazı uzmanlarca ortaya
atılmıştır. Egzersiz bu konuda muhtemelen şu mekanizmayla haraket eder.
“Egzersiz
sonucunda adrenal bezlerinin uyarılma eşiği düşer. Uyarılma artar, böylece
antistres streoidlerinin büyük bir depo oluşturmasına ve strese yanıt
süresinin kısalmasına neden olur. ” Bu nedenle insanların iç
tansiyonlarını azaltmak için de spor yapmaları gerekmektedir.
|
EGZERSİZİN ZARARLARI
Bu bölümde fiziksel eforun hangi koşullarda
insan sağlığını olumsuz yönde etkilediğini, yani egzersizin zararlı olduğu
koşulları anlatmaya çalışacağız. Yapılan araştırmalarda, maksimal
egzersizin, genç ve sağlıklı kişilerde herhangi zararı olmadığı bulgusuna
rastlandı. Doğaldır, bunları söylerken temas sporlarının sonucunda ortaya
çıkan yaralanmalardan bahsetmiyoruz. Sağlıklı, gençlerin dışındaki
kişilerin egzersizinde bazı önlemler alınmalıdır. Orta yaşlı, sürekli
sedanter(hareketsiz bir yaşam şekli, oturak hayatı) hayat yaşayan ve
çoğunluğu şişman olan kişilerin jogging veya diğer egzersizleri yapmaya
kalktıklarında öncelikle bir doktor kontrolundan geçmeli ve bir uzman
tarafından verilecek program hafif egzersizle başlamalı ve tedricen
egzersizin yükü arttırılmalıdır.
Özellikle miyokard infarktüsünün ardından
yapılacak rehabilitasyonda hastalar için verilecek egzersizler dikkatli
planlanmalı ve tıbbi kontrol altında uygulanmalıdır.
Kalp dakika volümünde aynı artmayı gösteren
bir işin kollar veya bacaklarla yapılmasında, kollarda kan basıncının daha
fazla arttığı ortaya çıkmıştır. Bacaklarda yapılan işte daha büyük kas
grubu çalışır, ama kollarda inaktif(aktif olmayan) kaslarda bir
vazokontriksion(damarların daralması) oluşur. Ve kalp kanı bu daralmış
damarlardan geçirmek için daha çok çalışmak zorunda kalır. Bu nedenle
kollarda yapılan kürek çekme, kar küreme, ağır yük taşınması gibi ağır
işler kondisyonu düşük olanlar, antrene olmayanlar ve kalp hastaları için
zararlıdır.
Yukarıda görülen tehlikeler izometrik(kasların
boyunun değişmediği kasılmalar) kas çalışmalarında da ortaya çıkar. Donald
ve arkadaşları maksimal istemli kuvvetin %15’ ini geçen izometrik
kasılmalara, yanıt olarak ortaya çıkan ve kan basıncını beklenmedik bir
şekilde yükselten bir kardio-vasküler refleks olduğunu anlatırlar. Sonuç
olarak, bu yazarlar kardio-vasküler hastalığa yakalanmış insanlar için
izometrik egzersizlerin zararlarından bahsederler.
İzometrik kasılma, kas boyunun sabit kaldığı direncin arttığı kasılmadır. Yani duvar itme, kaldırılmayacak yükteki bir ağırlığı kaldırmaya çalışmak gibi
|
HAREKET AZLIĞININ ZARARLARI
Uygar yaşantı dediğimiz, sürekli teknolojik
ve endüstriyel gelişim içerisinde olan, kent yaşamında kırsal yaşantının
dinlendirici, güç verici görüntü ve ortamı kaybolur. Bir beton yığını
şekline dönüşmüş evler, yeşile hasret alanlar. Sanayi artıkları
kirlentileri, dumanları, gürültüleri ile dolu bir yaşantı. Korna, daktilo,
telefon sesleri, çığlıklar, bağırışlar. Dar ve pislik kokuları ile
sokaklar. Konserve kutusu gibi taşarcasına doldurulmuş ulaşım araçları.
Asık suratlı insanların, hızlı adımlarla dolaştığı caddeler. Geçim derdi,
işini kaybetme korkusu. Ve bunlara benzer sıralayabileceğimiz, çeşitli
nedenlerle oluşan psiko-sosyal baskılar. Hareket azlığına bir de bu tip
psiko-sosyal baskılar eklenince, organizmanın duyarlılığı artmakta,
dayanma gücü azalmaktadır.
İnsan organizmasının ruhsal dengesi Merkezi
Sinir Sistemi adını verdiğimiz bir sistem tarafından düzenlenir. Bu sistem
dışarıdan gelen bir etkiye karşı organizmanın tepkisini ayarlar. İnsana
gelen rahatsız edici bir stres karşısında insanda, anksiyete adını
verdiğimiz bir davranış biçimi oluşur.
Yine hareket azlığından kaslar atrofiye
(zayıflamaya) uğrarlar. Eklemlerin fleksibilitesi (esnekliği) azalır.
Kasları yöneten sinirler aktivitelerini azaltır.
Postür bozuklukları, kireçlenmeler, şeker
hastalıkları gibi rahatsızlıklarda egzersiz noksanlığından oluşmaktadır.
Amerika’ da yapılan istatistiklerle
ölümlerin %55’ inin kalp-damar rahatsızlıklarından olduğu ortaya çıktı. Bu
hastalıkların tedavisi için yılda milyonlarca dolar harcanmaktadır.
B. Almanya’ da 1954 yılında bu yana yapılan
grevlerle kaybolan iş günü, kalp hastalıklarından kaybedilen iş gününün
yanına bile yaklaşamamaktadır.
Ülkemizde ise kalp-damar hastalıklarının
insanlarımız üzerine etkileri şöyle:
Türkiye’ de 4 milyonun üzerinde kalp hastası
bulunmaktadır. Bu nedenle üretici iş gücü büyük azalma göstermektedir. Bu
oran yılda 300 milyon iş gününü buluyor. Ayrıca, bu hastalıklardan oluşan
zarar yılda 15-20 milyarı buluyor. Bunların dışında hipertansiyona bağlı
kalp hastalarının sayısı 300 bine yaklaşıyor. İki aileden bir kişi, 13
kişiden biri, özet olarak nüfusumuzun %10’ a varan bir bölümü kalp
hastasıdır.
Bu rakamları kalp hastalığı üzerinde
araştırma yapan, ülkemizin yararlı derneklerinden Türk Kalp Vakfı’ nın
broşürlerinden veriyoruz.
Kalp hastalıklarının insanlar üzerindeki
öldürücü etkisi yukarıda verdiğimiz rakamlarla açıkça görülmektedir.
Konumuzun hareketsizlikten oluşan
rahatsızlıklara, karşı hareket ile mücadele etmek olduğuna göre, Tıbbın
babası diyebileceğimiz ünlü Yunan bilgin Hipokrat’ ın bir deyişini
hatırlatmadan geçemiyoruz.
Hipokrat şöyle demişti:
“Kullanılan gelişler, kullanılmayan
kaybolur. ”
Daha önceki satırlarda vermeye çalıştığımız
bilgiler, açıkça Hipokrat’ ın ünlü deyişini kanıtlamaktadır.
Bu hastalıklardan tek kurtuluş yolumuz var.
O da HAREKET etmektir. Sürekli sağlıklı kalmak istiyorsak, haraket
etmeliyiz. İlk ve tek parolamız, “Sağlıklı yaşam için HAREKET’ tir. ”.
Şimdi ilerideki sayfalarda sizlere
egzersizin yararlı ve zararlı yönlerini anlatmaya çalışacağız. Ondan sonra
egzersiz çeşitleri ve enerji oluşum yollarını bulacaksınız. Kısada olsa bu
konulara değinmek zorundayız.
Özetlemeye çalıştığımız gibi, psiko-sosyal
streslerden ve emosyonel (heyecansal) streslerden kurtulabilmemizin
çarelerinden biri hareket etmek, spor yapmaktır. Gün geçtikçe daha büyük
rakamlarla uyuşturucu madde ve alkole düşkünlüğü bu stresler sonucu artan
insanlarımızın tek kurtuluş çaresi hareketlilik, tekdüze yaşantıdan
kurtulmaktır.
Evde bu stresi ailemize taşıyacağımız yerde,
yarım saatimizi spor için ayırabilirsek, hem fiziksel sağlığımız, hem de
ruhsal sağlığımızı düzene sokmuş oluruz.
Yukarıdaki satırlarda fiziksel aktivitenin
insanın ruhsal yapısı ve sağlığı üzerinde yaptığı olumlu etkilerini
anlatmaya çalıştık.
BALKE VE COOPER’IN ARAŞTIRMALARI
Kuzey Amerika’nın Wisconsin Üniversitesi
Biyodinamik Laboratuvarlarında 1967 yılında bir araştırma yapıldı.
Araştırmanın konusu “Koroner damar hastalıklarından koruyucu egzersizler”
di. Bu projeyi üniversitenin hastahanesi kalp uzmanları, biyodinamik
laboratuarlarının doktorları, beden eğitimi bilim doktorları ve uzmanlar
yürüttüler. Projenin başında ise spor Fizyolojisi bilgini prof. Dr. Bruno
Balke vardır. İşte, dünyadaki sağlık için spor konusunda yapılan ilk geniş
kapsamlı bilimsel bu çalışmada bir de Türk bilim adamı vardı. 1964
yılında kazandığı burs ile ABD’ye giden ve bilim uzmanlığı çalışmasını
orada yapan ve daha sonra doktora çalışması için 1965 yılında Wisconsin
Üniversitesi’ne geçen Dr. Necmettin Erkan bu önemli çalışmada bulunan
bilim adamlarından birisiydi. Erkan doktora çalışmasını orada “Koroner
Damar Hastalıkları’nın erken teşhisinde hipoksik egzersizler” araştırması
ile tamamladı. Futbol ile uğraşanlar Balke testini bilirler. Bu test Dr.
Balke tarafından geliştirilmiştir. Balke “Maksimal egzersiz testleri” ile
tanınmış beden eğitimi ve hekim diplomalarına sahip bir kişidir. Koroner
damar hastalıklarını erken tanımı konusunda testler geliştirmiştir.
Araştırma önce üniversitenin 359 profesörü
arasında yapıldı. Ve koroner damar hastalıklarına yakalanma olasılığı
fazla olan, iki yada daha fazla risk gösteren 101 profesör seçtiler. Bu
seçilenler 45-59 yaşları arasında, yavaş yaşantıları olan, ağır bilimsel
çalışma ve araştırma yapmak zorunda kalan kişilerdi. Koroner damar
hastalıklarında risk faktörleri olarak aşağıdaki faktörler göz önüne
alındı:
Bu 101 profesör iki deney, bir de kontrol
grubuna ayrıldılar. Daha sonra çeşitli egzersiz programlarına alındılar.
İlk grup yürü-koş grubuydu. İkinci gruba sportif oyunlar oynatıldı. Son
grup ise kontrol grubuydu.
Birinci gruba haftanın üç günü 30-45 dakika
koşu –yürüyüş yaptırılıyordu. Bir süre sonra bu grup tempolu bir koşuyu
30-45 dakika sürdürebilecek duruma geldi. Oyun grubu ise haftanın 3 günü
45-50 dakika süreli oyun derslerini bir lider denetiminde görüyorlardı.
Basit koşmaca, basketbol, voleybol gibi oyunlar öğretildi. Kontrol grubu
ise ancak haftada bir 35-40 dakikalık bir yürüyüş yapıyordu.
Her 3 grupta her 3ayda bir muayeneden
geçiriliyorlardı. Sonuçta bu orta yaşların oluşturduğu gruplarda şaşırtıcı
bulgulara rastlandı. İlk iki deneysel gruptaki profesörler kilo kaybetmeye
ve 2-2. 5 ayda normal fiziksel görünüm almaya başladılar. Altı ay sonunda
fazla kilolu kimse kalmamıştı. Kalp ve damar hastalıklarında önemli bir
tehlike nedeni olan hipertansiyonları kalmamıştı. EKG’ lerinde önemsiz
bazı anormallikler olan profesörlerin bu anormalliklerinin tamamen ortadan
kalktığı gözlendi. Kan, kolesterol ve yağ düzenlerinde kişiden kişiye
değişen değişiklikler görülmekle beraber bunların normale doğru yavaş
yavaş indiği görüldü.
Yukarıda Kuzey Amerika’ nın Wisconsin
üniversitesinde yapılan bir araştırmanın sonuçlarını verdik. Sonuçlardaki
insan sağlığının lehine olan gelişmeler açıkça görülmektedir. Bu
programlara 1973 yılında toplam 40 kişinin kaydolduğunu yazmakta yarar
görüyoruz.
Spor ile uğraşanların yakından bildiği bir
test vardır. Bu test “Cooper Testi” dir. Bu testin bulucusu Dr. Cooper
1968 yılında ABD hava kuvvetlerinde büyük bir araştırma yaptı. 10. 000
kadar kadro personelin katıldığı araştırma sonunda meşhur”Aerobic”
programlarını yayınladı. O tarihten bu yana her yaşta milyonlarca kişi bu
programları uygulamaktadır.
Cooper’ ın bu programları ABD Hava
Kuvvetleri’ nde 800 bin havacının katıldığı “Egzersiz yolu ile dinç kalma”
programları haline geldiler. Bu programları diğer ülkelerin silahlı
kuvvetleri de kullanmaya başladılar. İlerideki bölümlerde açıklayacağımız
gibi, aerobik, temelde, kalp ve akciğerlerin çalışmalarını artıran
kamçılayan ve yararlı değişiklikler yapan bir egzersiz sistemidir. Bu
çalışmalar ileride belirttiğimiz gibi Aerobik yolla enerji üretimini
gerçekleştirir. Kişinin aerobik kapasitesi artar, yani fizyolojik
kondisyon dediğimiz kondisyonu artar. Gerek günlük işlerde, gerekse acil
çıkan eforları rahat yapmasını, yorumlamasını sağlar.
Aerobik programlarda verilen egzersizler
arasında yürüyüşler, koşular, bisiklet turları ve yüzme gibi hareketleri
sıralayabiliriz. Bu tip hareketlerin tümü insanların aerobik
kapasitelerini geliştirir.
Bu tip egzersizlerin insanlar arasında büyük
bir hızla yayılmasının, ilgi görmesinin ve yaşlı insanlar arasında
yayılmasının tek bir nedeni vardır. Bu nedende yaşam boyu sporun bir çeşit
“Hayat Sigortası” olmasıdır.
Egzersiz programları kalp kasını
güçlendirir, sonuçta kalbin atım sayısı azalır. Bunun nedeni ise kalp
kasının güçlenmesi sonucu kalbin pompalama gücünün, arttığı kan miktarının
artmasıdır. Ayrıca, kaslardaki kılcal damar sayısı da artar. Sonuç olarak
koroner damar hastalıklarına yakalanma olasılıklarını azaltır.
Ayrıca, pulmoner(akciğer) anfizem
durumlarında hastaların bazılarının tedavisinde önemli bir etken
oluşturur. Bu hastalık akciğerlerinin gücünü azaltır. Amerika Birleşik
Devletleri’nde anfizem adeta bir salgın haline gelmiştir.
Aerobik çalışmalar akciğerlerin inspirasyon(soluk
alma) ve ekspirasyon yeteneğini de geliştirir. Dolayısıyla vücudun her bir
yanına daha fazla oksijen gitmesi sağlanır. Anfizem’ de geride kalan
sağlam akciğer dokusunun en iyi şekilde kullanılmasını sağlar.
Aerobik
egzersizler dört temel yaş grubuna göre ayarlanmıştır. Bu yaş grupları; 30
yaş ve aşağısı, 30-39 yaş, 40-49 yaş ve 50 yaş yukarısıdır.
|
NEDEN KOŞMALIYIZ ?
İnsan yaşamının ortalama yaş süresi
uygarlığın gelişimine bağlı olarak uzamaktadır. Romalılar zamanında 20-30
yaşları dolaylarında olan ortalama yaşam süresi, 1910’lu yıllarda Amerika
Birleşik Devletleri’nde erkekler için 46. 3, kadınlar için 48. 3 yıla
uzamıştır. 1930’lara gelindiğinde bu erkekler için 58. 1, kadınlar için de
61. 6 olduğu görülmektedir.
Ülkemizde ise 1970’li yılların ortalarında
erkek de ortalama yaş süresi 61. 59 iken, kadında da 68. 07 ‘ydi. 1985
yılında ise ülkemizdeki rakamların erkeklerde 65. 1, kadınlar da ise 71. 5
olarak görüyoruz.
Dünya Sağlık Örgütü’nün 1983-1986 yılları
arasındaki verilerine göre Türkiye 20 ülke arasında ortalama yaşam
süresinin en kısa olduğu ülke. Erkekler 65. 1, kadınlar ise 71. 5 yıl
yaşabilmekte. Ülkemiz dışından örnekler verdiğimizde İsviçre’de erkekler
73. 8, kadınlar ise 80. 06 yıl; İsveç’te erkekler 73. 8, kadınlar 79. 9
yıl; Amerika’da erkekler 71. 3, kadınlar 78. 5; Fransa’da erkekler 71. 8,
kadınlar ise 80. 1 yıl yaşabilmekte.
Bilindiği gibi uzun yaşam süresi
insanoğlunun tarih boyunca ilgisini çeken, bir konu olmuştur. Tarih ve
mitoloji ölümsüzlüğün yollarını arayan büyücüler, imparatorlar, krallar ve
simyacılarla doludur.
Görünen o dur ki insanoğlunun yaşam süresi
gerek savaşların azalması, gerekse modern yaşamın getirdikleri ile daha
kolaylaşmaktadır.
Hareketli
ve spor dolu bir yaşam tarzı insanoğlunun yaşam süresini uzatan bir faktör
olarak görülmüştür. Günümüzde örneğin Kanadalı bir 30 yaşındaki kişinin
fiziksel kondisyon durumu ile İsveçli 60 yaşındaki bir kişinin fiziksel
kondisyon durumu eşdeğer gibidir. Kanada’da yapılan bir araştırmada halkın
yüzde 40’nın haftada en az 15 saatin üzerinde televizyon izlediği , 10
kişiden sadece ikisinin düzenli spor yaptığı görülmüştür. İsveçliler için
ise spor günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçası gibidir. İsveç’te bu yaşam
mantığının oluşumuna büyük katkıda bulunan egzersiz fizyologu Prof. Per
Olaf Astrand “Bir ülkenin sağlık durumu ancak bireylerinin yaşam kalitesi
ile doğru olarak ölçülebilir ve değerlendirilebilir” demektedir.
|
YÜRÜYÜŞÜN YARARLARI
1985 verilerine göre Amerika’ da 55 Milyon
Amerikalı spor olarak yürüyüş yapmaktadır. Bugün bu rakamın yüz milyonu
aşkın olduğu tahmin edilmektedir.
“Yürüyüş” ün egzersiz olarak seçilmesinin
çeşitli nedenleri vardır. Birincisi hemen hemen herkes tarafından
kolaylıkla yapılabilmesidir. Özel bir hüner ve pratik gerektirmemesidir.
Rahat bir ayakkabının dışında hiçbir özel ekipman gerektirmez.
Yürüyüş hiç kuşkusuz güç isteyen birçok
aktivitenin verdiği sonuçların aynısını sağlamak.
Fakat yürüyüşün diğer bazı fiziksel
aktivitelerden ne kadar değerli olduğunu ilerideki satırlarda
bulacaksınız. Ve bu sonuçlar sizi şaşırtacak.
Bilindiği gibi fiziksel egzersizlerin enerji
değerlerini karşılaştırma yöntemlerinden birisi de “MET” karşılıklarıdır.
Bir MET, bazal metabolizma(vücudun yatar dinlenik pozisyondaki enerji
gereksinmesi) için harcanan enerji miktarıdır.
YÜRÜYÜŞ
İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
“Sport Medicine Digest” dergisindeki
rakamlara göre düz yolda saatte 6 mil hızla yapılan bir yürüyüşte 5 mil
hızla bisiklete binmeye eşittir.
Sonuç olarak denilebilir ki, yürüyüş size
önemli bir miktarda enerji harcatmaktır.
Yüzde 10 eğimli bir yolda 45 dakikalık canlı
bir yürüyüş 65 kg’ lık bir kişiye 541 kalori yaktırır. Bu da aynı
ağırlıktaki bir kişinin 5. 5 mil hızla koştuğunda yakacağı kaloriden daha
fazladır. Düz bir alanda saatte 4 mil(yak. 6 km) hızla 45 dakikalık bir
yürüyüş 248 kaloridir. (Özünde kalori harcanması kişinin cinsiyeti, yaşı
ve vücut ağırlığı ile orantılıdır. Buradaki kalori değerleri yaklaşık
değerlerdir. )
“The Physician and sport medicine” de
yayınlanan bir çalışmada 19-41 yaşları arasında olan ve 4-15 kilo arasında
fazla ağırlıkları olan kadınlar bir yıl boyunca progresif (tedricen
arttırılan) bir yürüyüş rejimine alındılar. Bu kişilerde bir yıl sonra
diyetlerinde hiç değişiklik yapmadıkları halde 4 ile 7. 5 arasında kilo
kaybetmişlerdir.
Yürüyüş ile ilgili yapılan diğer bir
çalışmada da 40-56 yaşları arasındaki kişiler 20 haftalık bir çalışma
sonunda dayanıklılıklarının %28 oranında arttığı saptanmıştır. Ayrıca, bu
kişilerdeki tüm uyku düzensizlikleri kaybolmuştur.
Amerika’ da başkanlık konseyinin 7 Tıp
uzmanı 14 spor çeşidini ve egzersizlerini karşılaştırmışlardır. Sonuçta,
yürüyüşün; hentbol, squash, basketbol, jimnastik, tenis, kayak, softball,
golf ve bowling de dahil olduğu birçok spor çeşidinden daha fazla uyumada
insanlara yardımcı olduğu bulunmuştur. Yürüyüşten daha iyi uyku sağlayan
spor dalları olarak jogging, yüzme, bisiklet, paten ve cross-country
kayağı belirlenmiştir.
Hipokrat’ın 2400 yıl önceki deyişlerinden
biride yürüyüş ile ilgilidir. Hipokrat: “yürüyüş insanın en iyi ilacıdır”
demişti. Ayrıca, yürüyüşü bu kadar mükemmel bir egzersiz yapan, sizin için
yapmış oldukları değil, yapmamış olduklarıdır. Çok sayıda diğer
egzersizlerle karşılaştırıldığında, nisbeten travmadan (darbeden) arı bir
etkinliktir. Örneklersek, yürüyüş vücuda koşma ve aerobik danstan çok daha
az travmatiktir. Yürüyüş esnasında vücut ağırlığının yaklaşık 1. 5 katı
kadar bir güç meydana getirirsiniz. Koşma esnasında ise bu güç vücut
ağırlığının 3 katıdır.
Yürüyüşün
en cazip tarafı yaşam boyu bir egzersiz olup, size uzun süreli sağlık
sağlamasıdır.
|
ŞİŞMANLIK
Hareketsizlik ayrıca insanın baş düşmanı
olan “şişmanlığı” da birlikte getirmektedir. Alınan besinlerden sağlanan
enerji, harcanmadığı zaman, deri altında yağ birikimi başlar. Şişmanlığın
beş temel nedeni bulunmaktadır. Bu nedenler şunlardır:
Bu olaya tıp dilinde “obesity” adı
veriliyor. Şişmanlık, sonucunda kronik çeşitli bozukluklar insan ömrünü
kısaltmaktadır. Şişmanlığın getirdiği hastalıklardan en önemlisi,
kalp-damar sistemi rahatsızlıklarıdır. Kalp kasını besleme görevi olan
koroner damarların çeperlerinde yağ birikimi, ileride tıkanıklıklara yol
açmaktadır. Şişmanlık konusunda bakın bir İngiliz ata sözü ne diyor:
“Siz istediğiniz kadar alıştırmaya devam
edin, tanrı adildir, bu yükü size fazla taşıtmaz. ”
Normal vücut ağırlığının %20’sinin üzerinde
olan kişileri “şişman” diye adlandırırız. Şişmanlığın insan sağlığı
üzerinde yaptığı olumsuz etkiler çeşitli araştırmalarla ortaya
konulmuştur. Yapılan bir çalışmada 40-44 yaşları arasındaki, normal
ağırlığından %20’ daha şişman olan kişilerde ölüm oranı, şişman
olmayanlara oranla %30-40 daha yüksek bulunmuştur. Aynı yaş grubunda %40
ve daha fazla şişman olanlarda ise ölüm oranı %80 daha artmaktadır. 50
yaşındaki bir kişinin olması arzu edilen vücut ağırlığından 25 kg daha
fazla olması, beklenen yaşam süresini, şişman olmayan bir kişinin yarısına
indirmektedir.
Ülkemizde yapılan çalışmalarda yetişkin
erkek nüfusunun % 26. 4’ ü hafif, % 7. 6’ sı ileri derecede şişmandır.
Kadınlarda hafif şişmanların oranı % 38. 5, ileri derecede şişmanların
oranı ise % 25.6’ dır.
TARTILIRKEN DİKKAT!
|
KONDİSYON NEDİR ?
Daha önceki sayfalarda kondisyon kavramından
söz ettik. Kondisyonun ne olduğunu, çeşitlerini kondisyonlu ve
kondisyonsuz kişi arasındaki farkları kısaca gözden geçirelim.
Kondisyon kelimesi, çeşitli kişilerce
çeşitli tanımları yapılmış bir kelimedir. Bu konuda tıp adamları, beden
eğiticiler, spor adamları değişik tanımlar ortaya atmışlardır. Kısaca
kondisyonu şöyle tanımlayabiliriz:
“Yapılacak bir işi, yapılacak kişinin yapma
derecesine kondisyon adı veriyoruz. ”
Yani, o anda yapma derecesine, durumuna
kondisyon diyoruz. Sözlükte kondisyon kelimesine baktığımızda “durum” ile
karşılaşıyoruz. Günlük yapılacak işlerde bir spesifik(özellik, özel durum)
yoksa kişi o işi veya hareketi yorgunluk duymadan, duyarsa da bu yorgunluk
bir ertesi güne kalmadan yapabilir. Eğer aktivite özel ve kişinin alışkın
olmadığı bir aktivite ise yorgunluk duyulur. Kondisyon bir işle ilgilidir.
Direkt olarak sağlık durumunu ifade etmez. Diyabetik(şeker hastası) olan
tenis şampiyonları, kalp hastası olan uzun mesafe koşucuları görülmüştür.
Genelde kondisyon kavramı üç değişik açıdan
incelenir, yani üç çeşit kondisyon vardır. Bunlar:
Aniden ortaya çıkan, acil eforlarda kişi
alışıla gelenin üstünde, kuvvet, enerji, enerji isteyen aktiviteleri
yapmak ve aşırı derecede uygun olmayan ortamlara uymak zorunda kalır.
Otomobil kazası, yangın saldırısı gibi durumlar bunlara örnektir. İşte
burada etkin olan kişinin genel kondisyonudur.
Konunun uzmanlarından R. C. Darling, antrenmanlı olmayı egzersiz sırasında vücutta homeostazisin (vücudun iç ortam dengesi) korunması ve aşırı yüklerde bozulan dengelerin egzersizden sonra hemen düzenlemesi olarak tanımlar.
|
|